Okurlarımın bir kısmı zaten biliyor. Bilmeyenler için kısa bir bilgi; 32 yıllık Bankacılık kariyemin 3 yılı aşan son dönemini, Bosna Hersek’te geçirdim.
Bosna Hersek’e iki yıl aradan sonra, bir Türk firmasının Saraybosna’da aldığı bir ihale dolayısı ile yapılan açılış törenine katılmak için gittim. Bu mütevazı ülkenin açılış töreni de gayet mütevazı oldu. Saraybosna’daki tramvay hattının şehrin doğusuna doğru 13km daha uzatacak bu yatırım büyük oranda uluslararası yatırım kuruluşlarınca finanse ediliyor.
Dünya yakın tarihinin en acı katliamlarından birinin yaşandığı, küçük ama bizim için anlamı ve değeri çok büyük olan bu güzel ülke, yaşanan tüm o tarifsiz acıları tarihin tozlu sayfalarına gömerek, yaşayan halklarının umut ve barış dolu bir geleceğe yelken açması için çabalamaya devam ediyor.
Ancak, Bosna Hersek; eşi benzeri bulunmayan, anlatılması bile bir yazı konusu olabilecek derecede karmaşık idare yapısı nedeniyle yatırım kararlarının öyle kolay alındığı ve uygulandığı bir ülke değil maalesef. Belki de bu yüzden Avrupa’nın ortasındaki bu küçük ülke, tüm avantajlarına rağmen halen içinde bulunduğu Avrupa Bölgesindeki ekonomik refahtan hak ettiği payı alamamış durumda.
Yine’de, idari yapısından ve politik bölünmüşlükten dolayı, ihtiyacı olan yatırımları gerçekleştirmekte zorlanan Bosna Hersek’te, bazen bu durum avantaja dönmüş. Örneğin ülkede vergi oranları çok düşük. Son dönemlerde tüm Avrupa’da olduğu gibi faizler ve enflasyon yükselmiş olsa da, halen 4’ün altında. Yanlış anlaşılmasın bu oran aylık değil, yıllık…
Peki nasıl oluyor derseniz, benim öngörüm, yatırım yapılamayınca borçlanma düşük kalıyor, kamu harcamaları bütçeyi zorlamıyor, cari açık açıtmıyor.
Saraybosna’dan dönüp hemen ertesi gün önce Trabzon’a uçup, ordan da aynı gün karayolu Artvin’e geçince, hem duygusal hem de fiziksel garip bir yolculuk yaşamış oldum.
Aslında Trabzon’da işim olmasaydı, yeni yapılan Rize Artvin Havaalanına iner ordan Artvin’e geçerdim. Havaalanının içine girmeyip kenarından geçmiş olsam da enterasan bir karşılaştırma yapma fırsatım oldu. Daha bir gün önce Saraybosna havaalanına inmiş ve 3 yıl önce başlatılan havaalanı eni boyu hizmet binasının biraz genişletilmesi işinin bitirilmiş olduğunu görünce sevinmiştim. Ama aynı sürede yapılan havaalanını görünce Boşnak dostlarım için üzüldüm doğrusu.
Uzun yıllar önce, müfettişlik yaptığım dönemde, Trabzon’dan Sarp sınırına kadar yolculuk yapmıştım. Şimdi aynı yolu çok daha rahat ve konforlu yapabilmek gerçekten büyük keyif.
Hopa’ya yaklaşırken yolun her iki yönündeki tırların kuyruk olması, ekonomi soğuyor mu sorusunun yanıtını vermekte zorlandığımız anlardı.
Hopa’dan Borçka Artvin yoluna döndüğümüzde devam eden yol yapımı, kısa tüneller ve sonunda Cankurtaran tünelinden geçip daha sonra Çoruh boyunca yapılan barajları gördükçe hem şaşırdım hem de heyecanlandım. Hem muhteşem bir doğa hem de o doğa ile insanın mücadelesinin örneği tüneller ve barajlar…
Sonra, Saraybosna’dan çıkıp gerek doğu-batı yönünde gerekse kuzey-güney yönünde ülkenin diğer bölgelerine giden yolları ve tüneller gözümün önüne geldi. Bosna’da da Tito döneminden kalan yollar ve tünellerin yerine yapılmış yollar ve tüneller var elbet. Ama çok sınırlı.
Ne çoğrafya açısından ne de ekonomik açıdan, büyüklükleri bu kadar farklı iki ülkeyi kıyaslamak doğru ve mümkün değil elbette. Ama, her iki ülkede yaşayıp yaşam koşullarını görünce, kıyaslamaktan kendini alamıyorsun.
Sonuç, bir tarafta düşük faiz, düşük enflasyon ama olmayan yollar ve geçikmiş yatırımlar. Diğer yandan yollar, barajlar, havaalanları ve yüksek iç-dış borç, yüksek faiz, yüksek enflasyon…
Yolculuk devam ediyor ama benim dilimde rahmetli Müslüm Gürses’in o muhteşem sesinden dinlemeye alıştığım bir şarkının iki cümlesi;
Son pişmanlık neye yarar,
Her şeyin bir bedeli var…

By